Adana’da Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile görevlerinden hukuksuz şekilde ihraç edilen KESK’li kamu emekçileri, KESK Adana Şubeler Platformu’na bağlı sendikalarla bir araya gelerek sürecin geldiği aşamayı ve çözüm yollarını değerlendirdi. Eğitim Sen Adana Şube binasında yapılan toplantının ardından, 677 sayılı KHK ile ihraç edilen ve dosyası halen Anayasa Mahkemesi’nde bekleyen Güven Boğa tarafından ortak bir basın açıklaması yapıldı.
Güven Boğa: “Bu Ülkenin En Barışçıl Talepleri Suç Sayıldı”
KESK’li KHK’lılar adına açıklamayı yapan Güven Boğa, yıllardır süren hak arayışlarının görmezden gelindiğini belirterek şunları söyledi:
“Bizler bu ülkenin barışını, demokrasisini, adaletini savunduk. Sendikal hak ve özgürlükleri, halkların kardeşliğini, kadınların eşitliğini, doğanın korunmasını istedik. Bu taleplerle mitinglere katıldık, basın açıklamaları yaptık, grevlerde bulunduk. Ancak bizlere isnat edilen ihraç gerekçeleri soyut, karşılığı olmayan, tamamen asılsız iddialara dayandırıldı. Ne bir yargı kararı var ne de somut bir suç isnadı. Yalnızca 'irtibat' ve 'iltisak' gibi hukuki zeminden yoksun kavramlarla görevden alındık. Bu ayıp artık son bulmalıdır.”
“KESK’li İhraçlar, Demokratik Talepler Nedeniyle Hedef Alındı”
Boğa, özellikle KESK’li kamu emekçilerinin hedef alınmasının rastlantı olmadığını vurguladı:
“KESK, Türkiye’de emeğin haklarını en kararlı savunan konfederasyonlardan biridir. Bu nedenle KESK’li emekçiler, siyasal iktidar açısından her zaman rahatsız edici olmuştur. Bugün ihraç edilenlerin büyük bölümü, herhangi bir suç işlemediği gibi, yalnızca Anayasa ile güvence altına alınmış sendikal haklarını kullandıkları için cezalandırılmıştır. İhraç gerekçelerinin tamamı demokratik, barışçıl ve anayasal hakların kullanımıyla ilgilidir.”
“Görevimize Onurumuzla Dönmek İstiyoruz”
KESK’li KHK’lılar olarak görevlerine dönme taleplerinin yalnızca bireysel bir arayış olmadığını, aynı zamanda toplumun vicdanına yönelik bir çağrı olduğunu belirten Boğa, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Barış süreci yalnızca silahların susması değildir. Hukuksuzlukların son bulması, adaletin tesisi ve toplumsal onarımın sağlanmasıyla anlam kazanır. Hâlâ 2000’in üzerinde KESK’li emekçi görevine dönememişken bu sürecin adil ve inandırıcı olduğu söylenemez. Bizler görevimize dönmek, emeğimizi onurumuzla sürdürmek istiyoruz. Bu ülkenin barışına, demokrasisine, eşitliğine katkı sunmak isteyen herkes bu çağrıyı duymalıdır.”
KESK ve Sendikalara Çağrı: “Bu Tarihsel Sorumluluk Sizin”
KESK’li KHK’lılar, bağlı oldukları konfederasyonun ve sendikaların acil adımlar atması gerektiğini belirterek şu talepleri sıraladı:
KESK Genel Merkezi, barış sürecinin muhataplarıyla doğrudan temas kurmalı; KHK’lıların göreve iadelerinin barışın bir parçası olarak ele alınmasını sağlamalıdır.
Bölgesel yürüyüşlerle Ankara’da kitlesel bir eylem organize edilerek, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, TBMM ya da Adalet Bakanlığı önünde güçlü bir kamuoyu oluşturulmalıdır.
Meclis nezdinde siyasi görüşmeler yapılmalı, tüm partilere KHK dosyalarının hukuki zeminleri aktarılmalı ve bu konuda Meclis araştırması açılması talep edilmelidir.
Bu taleplerin, KESK’in tüm il şubeleri tarafından KESK Genel Merkezi’ne ulaştırılması çağrısı da yinelendi.
Tüm Siyasi Partilere ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Çağrımızdır:
“KHK’lıların Sorunu, Bir Demokrasi ve Hukuk Sorunudur. Parlamento Bu Yükü Artık Üstlenmelidir.”
KESK’li KHK’lılar olarak Türkiye’deki tüm siyasi partilere açık ve ısrarlı bir çağrımız var. KHK ile ihraçlar, yalnızca bireyleri hedef alan bürokratik işlemler değildir. Bu ihraçlar, Anayasa’nın temel hak ve özgürlük güvencelerinin çiğnendiği, hukuk devleti ilkesinin askıya alındığı, siyasi iradenin yargı yerine geçtiği bir dönemin simgesidir. Bu nedenle KHK meselesi, artık yalnızca bir mağduriyet meselesi değil; doğrudan Türkiye'nin demokrasi, hukuk ve toplumsal barış sorunudur.
Bugüne kadar binlerce kamu emekçisi, hiçbir somut delil olmaksızın; “irtibat”, “iltisak”, “görüş beyanı”, “barış talebi”, “sendikal faaliyet” gibi soyut gerekçelerle ihraç edilmiştir. Özellikle KESK’li kamu emekçilerinin büyük bölümü, barışı, demokrasiyi, özgür toplumu savundukları için görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Bu tablo karşısında, TBMM’de yer alan hiçbir siyasi parti bu gerçeğe gözlerini kapatmamalı; vicdani ve anayasal sorumluluğunu yerine getirmelidir.
Parlamento, halkın temsil yeri olduğu kadar, toplumsal adaletsizliklerin giderileceği bir çözüm merciidir. Yasama organı, bu hukuksuzluğu gidermek için:
KHK’larla ilgili kapsamlı bir Meclis Araştırması açmalı, İlgili komisyonlarda mağdurların doğrudan dinlendiği oturumlar düzenlemeli, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’da bekletilen dosyalar için Meclis düzeyinde takip mekanizmaları oluşturmalı, Göreve iade kriterlerini yeniden tanımlayan ve OHAL Komisyonu’nun işlevsizliğini ortadan kaldıran bir yasal düzenleme hazırlamalıdır.
Siyasi partiler, iktidarda ya da muhalefette olmalarına bakılmaksızın, bu sürecin tarafıdır. Sessizlik, tarafsızlık değil; adaletsizliğe ortaklık anlamına gelmektedir. Unutulmamalıdır ki bugün KHK’lılara yönelik sürdürülen bu hukuksuzluk; yarın ifade özgürlüğü, örgütlenme hakkı ve siyasal katılım gibi diğer demokratik hakları da tehdit edecektir.
Güven Boğa: “Biz KESK’li KHK’lılar, yalnızca işimizi değil, hukuka olan inancımızı da kaybetmek istemiyoruz. Bugün Parlamentonun önünde duran görev, yalnızca bir idari tasarrufu değil, bu ülkenin gelecekte nasıl bir hukuk devleti olacağını belirleyecek kadar tarihsel ve önemlidir.”
Bu çağrı yalnızca bir hak arama talebi değil; Türkiye’nin ortak geleceği için yapılan bir uyarıdır. KHK meselesi çözülmeden, toplumsal barış kurulamaz. Parlamentonun, bu ülkenin vicdanı olarak davranması ve KHK’lılara dönük bu tarihi ayıbı sonlandıracak adımları ivedilikle atması gerekmektedir.
Açıklamanın sonunda Güven Boğa şu sözlerle çağrısını yineledi:
“Bizler yıllardır bu ülkede demokrasinin, barışın, eşitliğin sesi olduk. Bedel ödedik. Ancak susmadık. Şimdi sizden de sessiz kalmamanızı istiyoruz. Çünkü bu sessizlik, bu adaletsizliğe ortak olmaktır. KHK’lılar olarak görevimize onurumuzla dönmek istiyoruz.”
“Bu çağrı yalnızca bir sendikal dayanışma talebi değil, aynı zamanda demokrasiye, barışa ve hukukun üstünlüğüne inanan tüm sendikalara, siyasi partilere ve toplumsal kesimlere yöneliktir. Göz göre göre süren bu adaletsizlik, ancak birlikte ses çıkarırsak son bulur.”
Son Söz: “Bu Sessizlik Suç Ortaklığıdır”