Abbas Bilgili

Tarih: 20.01.2025 11:20

Çölleşme!

Facebook Twitter Linked-in

Her gün evin penceresinden baraj suyunun oldukça çekilmiş olduğunu görüyordum ama kıyıdan giderken, suların çekildiği alanlarda halkımızın arabalarını park ederek piknik yaptığını görünce, suların ne kadar fazla çekildiğini daha somut gördük. Eski yağmurlar yok. Adana’ya kış boyunca çok az yağmur yağdı. Torosların tepelerinde kar görünüyor ama bunun da yeterli olmadığı açık. Baharla birlikte eriyen karların barajı doldurup doldurmayacağı belli değil. Belli olan bir şey varsa, o da  kuraklığın her geçen yıl biraz daha kendini göstermesidir. Ülke giderek çölleşiyor. Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın sorunu olmakla birlikte, bilinçli sulama ve su kullanımı konularında da ciddi bir önlem yok. Gelecek nesilleri çölleşmiş topraklar, yakıcı sıcaklar bekliyor.

Ancak, çölleşmenin sadece iklim alanında değil, düşünce ve fikir alanında da somut göstergelerini Kitap Fuarı’nda gördüğümüzü söyleyebilirim. Geçmiş yıllara göre Kitap Fuarı’na ilginin azaldığını bir çok kişiden duyduğum gibi, gözlemleme fırsatımız da oldu. Şüphesiz bunda hayat pahalılığının da rolü var, ancak okumayı ekmek su gibi bir ihtiyaç olarak görenler için kitabın önceliği de var. Toplumda kitaba olan ihtiyaç sıralaması yeterli önceliğe sahip değil. 

Fakat fuarda bir başka husus da dikkatimi çekti. Kapalı alanın dışındaki sahada kurulan derme çatma belediye çadırlarının önünde uzun kuyruklar oluşmuştu. Belediyeler yemek mi veriyor acaba diye kendi aramızda konuştuğumuz arkadaşla birlikte çadırların önündeki kuyruğa yaklaştık. Gördük ki, orada da bazı yazarlar okurlarına kitap imzalıyor. Kuyruktakilerin tamamı lise çağındaki gençlerden oluşuyor ve kitaplarını imzalayan yazarlar da yirmili yaşlarındaki genç insanlar.  Kuyruktaki her gencin elinde bir veya birden fazla kitap var. Lüks baskılı kalın kitaplar.

Kültür alanında (tarih, edebiyat, politika, din, felsefe, sosyoloji vs.) yayınlanan kitapları çok yakından takip ederim ve beni yakından tanıyanlar da bu özelliğimi bilir. Bazı kitapları daha yayınlanmadan tanıtımlarından gördüğüm için Karahan Kitabevi’ne sipariş verdiğimde “Daha bu kitap çıkmadı, falanca gün piyasada olacak” cevabını alırım. Demek istediğim, bu ülkedeki kültürel kitap yayını ile yeni çıkan kitaplar ve yazarlar hakkında bilgim var. 

Ancak, fuarın açık sahasında belediye çadırları önünde uzun kuyruklar oluşturan kitapları da yazarlarını da hiç bilmediğimi fark ettim. Merak ederek yaklaşıp baktığım bir kitabı biraz karıştırdım. Bunların okuyana pek de bir şey kazandırmayacak türden, kalıcılığı da olmayan içi boş kitaplar olduğunu anladım. Benim “içi boş kitap” dediğim bu kitaplar lise çağındaki gençler tarafından kapışılıyor. Bir tane ile yetinmeyip elindeki beş altı kitabı imzalatmak için uzun süre kuyrukta bekleyen gençlerin okuma alışkanlığına sevinmeli üzülmeli miyiz? Kültürel değeri olan klasik ya da çağdaş yazarlara ilgi ne yazık ki çok az. Kalıcılığı ve derinliği olmayan sabun köpüğü türünden kitaplar ise peynir ekmek gibi satılıyor. Manzara iç açıcı değil. 

Yanımdaki solcu arkadaşım, bu manzarayı görünce, “Bu ülkede neden devrim olmadığını şimdi daha iyi anlıyorum” dedi ve devamında “Karl Marks gelse kitaplarını imzalasa, kaç kişi gelir acaba?” diye sordu. Ben de bu manzara karşısında acı acı güldüm. İçeride İletişim gibi, Ötüken gibi bu ülkenin saygın yayınevlerinin standtlarında da yazarlar kitap imzalıyor ama önlerinde kuyruklar oluşmuş değil. Bizim gibi üç beş meraklıdan başka ilgi gösteren yok. Ülke sadece iklim bakımından değil, düşünce dünyamız açısından da gün geçtikçe çölleşiyor.         

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                                                                  


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —