Avukatlar daha ifade metnini imzalamadan, 121 sayfalık ifade metni sosyal medyada geziniyor.
Uçuk kaçık iddialar, belediyenin bütçesindeki miktardan daha fazla yolsuzluk iddiaları, kaçarken yakalandı iddiaları, adamın ismiyle suç örgütü iddiaları bana tam da 27 Mayıs Darbesinin olduğu günlerde ortaya atılan ve hiç birisi doğru çıkmayan palavraları hatırlatıyor.
Darbenin sıcak günlerinde yazılan yalanların aynısını bugünkü yandaş medya ve troller yazıyor.
Servis edilen bu haberlerin, 27 Mayıs 1960 ve takip eden günlerde yazılan palavralarla benzerliğini örnekler vererek hatırlatacağım.
27 Mayıs 1960 günü darbeciler tüm DP yöneticilerinin Harp Okulu'na zorla toplamışlardı, bunların hakkında bin türlü iftira atılıyordu ve esir durumunda olduklarından cevap verme imkanları da yoktu.
Ekrem İmamoğlu’nun Belediyede 560 milyar liralık yolsuzluk yaptığı haberi yandaş medyada ve trollerin sosyal medya hesaplarında en çok dillendirilen konu. Belediyenin bütçesi bile bu kadar değil ama cahil kitle buna inanıyor. 27 Mayıs darbe günü, Celal Bayar'ın İş Bankası'nda (o zamanın parasıyla çok büyük miktar olan) 103 milyon lirası çıktı diyorlardı. Bu haberi gözaltındayken duyan Bayar, komutana “bir noter çağırın, iş bankasındaki hesabımı tespit edip gelsin, açıklasın” demişti, ama buna engel olmuşlardı. Onlar için hakikat değil, yalanın halka duyurulması gerekiyordu. Daha sonra bunun yalan olduğu anlaşıldı ama darbe günlerinde bir çok kişi bu yalana inanmıştı. Hatta darbe günlerinde DP’lilerin birkaç uçak dolusu altını yurt dışına kaçırırken yakalandıkları haberi de çıktı. Tabi ki bu da palavraydı. İmamoğlu’nun 560 milyarlık yolsuzluğu da buna benziyor.
İmamoğlu Suç Örgütü’nün adamlarından birisi kaçarken yakalandı diye haberler var. Bu da henüz açıklığa kavuşmuş değil, ama darbe günlerinde “kaçarken yakalandı” klişesi vazgeçilmez haberdi. Adnan Menderes darbe günü Eskişehir’deydi, darbeyi duyunca Eskişehir’den Kütahya Valiliğine gitme kararı aldı ve konvoyla yola çıktı, ama darbeciler haberi “kaçarken yakalandı” diye verdiler. Hatta DP milletvekili Samet Ağaoğlu için “çoban kılığında Yunanistan’a kaçarken yakalandı” diye zamanın büyük gazetelerinde haber yaptılar. Oysa adam evinden alınıp Harp Okulu’na tıkılmıştı! “Kaçarken yakalandı” haberlerini bu bilgiler ışığında değerlendirmek gerekir.
İmamoğlu’nu suç örgütünün lideri diye lanse ediyorlar. Unutmayın yakın geçmişte bu ülkenin Genel Kurmay Başkanı dahi suç örgütünden kabul edilip cezaevine atıldı. 27 Mayıs darbe günlerinde Celal Bayar ve Adnan Menderes’in “Kars ve Ardahan’ı Ruslara sattığı”nı büyük puntolarla gazetelerde haber yaptılar. Bu kadar uçuk bir habere o günlerde inananlar vardı. İmamoğlu’nun suç örgütü liderliği de bundan fazla değildir. Göreceksiniz ne kadar boş bir iddia olduğunu.
27 Mayıs darbesi günlerinde, en uçuk kaçık iddia, çok sayıda gencin DP yönetimi tarafından kıyma makinalarında kıyılarak, Konya asfaltının altına gömüldüğü veya yok edildiği iddiasıydı. Şimdi bunu okuyunca gülüyorsunuz ama gülmeyin. Bu haber o kadar ciddiydi ki, İstanbul Üniversitesi bunun için komisyon kurmuştu. Et Balık Kurumu’nun depolarında kıyma araması yapıldı. Mezarlıklara baskınlar düzenlendi. Milli Birlik Komitesi Resmi Gazete’de tebliğ dahi yayınladı, gazetelerde “Buzluklardan çok sayıda ceset çıktı” haberleri yayınlandı. Evet! Evet! Olmayan cesetlerin çıktığı haberleri yayınlandı ve insanlar buna inandırıldı. Hatta iş o kadar büyüdü ki, İngiltere Büyükelçisi bu inanılmaz haber karşısında darbenin lideri Cemal Gürsel’i uyarma gereği duydu ve “Bu haberlerle komik oluyorsunuz ve ülkenizin itibarını sarsıyorsunuz” demek zorunda kalmıştı. Elin yabancısı inanmamıştı ama öyle bir haber furyası karşısında bir çok kişi inanmıştı. Bugün Ekrem İmamoğlu hakkındaki haberlerin de yandaş medya tarafından aynı şekilde yayıldığını görüyoruz. Tam anlamıyla darbe atmosferini yaşıyoruz.
Hatırlarsınız çok yakın geçmişte flaş haber olarak “Büyükada’da çok büyük casusluk olayı” diye bir haber çıkmıştı. Yandaş medya bu “casusluk” haberini o kadar büyüttü, o kadar büyüttü ki, Tayyip Bey bile çıktı bu casusluk olayını köpürttü. Şahsen be o zamanlar bu haberle ilgili olarak “Büyükada’da Tiyatro” başlığı altında iki adet köşe yazısı yazmıştım. Yazdığım şey, haberin içeriğinin boş olduğuydu, yakalanan akademisyen ve gazetecilerin casus falan olmadığı ve hepsinin de berat edeceğiydi. Nitekim hepsi de berat etti ama içeride yattıkları yanlarına kâr kaldı.
Darbeciler, sivil döneme geçildikten sonrasını da dizayn etmişlerdi. Darbe dönemi geride kalsa da, seçilecek Cumhurbaşkanı kendilerinden olmalıydı. Nitekim aday olarak da 1961 yılında Cemal Gürsel’di. Ama seçimler yeni yapılmış ve AP samsun Senatörü seçilen anayasa hukukçusu Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil de aday olmak niyetindeydi. Meclis aritmetiğine göre Başgil’in seçilmesi garanti gibiydi. Ama iki darbeci general Başgil’i kaldığı otelde ziyaret ederek, silahla tehdit ettiler, cesedin Etlik’te bir çukurda bulunabilir dediler. Hoca, senatörlükten de istifa etti ve Türkiye’yi terk etti. İmamoğlu, Cumhurbaşkanı adayı olmasaydı bunlar başına gelmezdi. İmamoğlu’na yapılan, Başgil’e yapılanın bir başka versiyonudur. Bunun adı; kazanma ihtimali olan adayı tasfiye etmektir! Başgil, kazanma ihtimali olan adaydı ve tasfiye edildi. İmamoğlu, kazanma ihtimali olan adaydır ve tasfiye edilmeye çalışılıyor.
Şu anda Türkiye’de bağımsız ve tarafsız yargı varsa Ekrem İmamoğlu berat edecektir. Yapılan uygulama tam anlamıyla darbe dönemi uygulamasıdır. Daha da uzatıp çok sayıda darbe dönemi uygulamasından örnek verebilirim. Ama sanırım verdiğim örnekler yeterli.
