Bu sahnede unutulmaması gereken şudur ki;
Hayat asla adil değildir, herkesi kırar, incitir, sakat bırakır, sonunda da insanı öldürerek cezalandırır;
İnsan bu tiyatro sahnesinde her zaman kurban rolünü seçer,
…
Hayat isimli bu serüvende her insan kaçınılmaz olarak bilinen sonla karşılaşır, bu kaçınılmaz son ise ölümdür;
İnsan ölürse; evren içinde evren olan ona anlam ve değer veren en üstün olan bir canlı ölür,
…
Sonsuz ve sınırsız umut taşıyan, muhteşem bir emel, onun ömür boyu özenle oluşturduğu bir canlı ayak izi ölür,
…
Gökkuşağı rengindeki hayaller, mucize bir nefes, ses, soluk, düşünce, bilgece oluşturduğu gülümseme ölür;
Sevmek sevilmek, âşık olma düşüncesi ölür,
…
Hayat öğretmenden bir ömür boyu alınan derslerle elde edilen deneyimler ölür;
Ahlak, ilke, özlemek, kavuşma, rüya, doğru-yanlış, iyi kötü, nitelik, vicdan, yaşama sevinci, erdem ölür,
…
200 milyon tür olan canlıların en akıllısı olan insanın anlam verdiği dün, bu gün, yarın, ebedi yaşama arzusu ve hayal gücü ölür,
…
Kişinin kullandığı bilgisayar, tuşlar ve ekranı ölür; kalem kâğıt ölür, evi ise içindekilerle birlikte ölür, ,
Her insanla birlikte ben, sen o, aslında biraz hepimiz ölürüz,
…
Unutulmaması gereken şey şu;
Kocaman ve renkli bir rüya olan hayat, sorulamaz, sorgulanamaz, sadece yaşanır…
…
Her insan başarabilirse eğer arkasında birkaç fotoğraf, birkaç satır yazı, ölümsüz düşüncelerle süslediği eserler kalır,
…
Çünkü ne sağlık, ne kuvvet, ne heybet kalıcı değildir…
Ne yetki, ne siyasi güç, ne ekonomik varlık, ne kariyer kalır…
…
İnsan kar tanesi gibi yavaş yavaş eriyip gider;
Kalırsa ardında kısa bir hikâyesi kalır,
O da zamanla unutulup gider,
…
Çünkü başlayan her şey mutlaka biter; o nedenle hayat sonu yüzde yüz ölümle biten uzunca hazin bir hikâyedir…
…
Çünkü can bedene mülk değildir, gün gelir mülk gider, şan şöhret, mevki, makam insanı birer birer terk eder,
…
Mezar taşıdır insandan yarına kalan, onu da dikerse başkası diker,
…
Adını hatırlayan son insan da ölünce kişi sonsuza kadar unutulur…