Bugün distopya türünde bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Yıllardır okumak istediğim ancak bir türlü fırsat bulamadığım bir eser. Kitap yakma ile olduğunu biliyordum ve Nazilerin kitap yakması konusunda olduğunu zannediyordum. Ama öyle değilmiş. ABD’li yazar Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451 isimli romanı. Bu isim, aynı zamanda kitabın yanma derecesini gösteriyormuş.
Konusu Amerika’da ancak, gelecekteki bir zamanda geçiyor. Teknolojinin hayli ilerlediği, insan bireyselliğinin kaybolduğu, toplumun aynı tipte bir sürüden ibaret olduğu totaliter bir dönem. Düşünmenin ve sorgulamanın yok edildiği, günün 24 saatinde duvarı kaplayan dev tv ekranları ile müzik ve diğer yayınlarla bireyin kitlede eritildiği bir toplum söz konusu.
Romanın ana kahramanı Guy Montag bir itfaiye görevlisi. İtfaiyenin görevi yangınları söndürmek değil, kitapları yakmak, kitap tespit edilen evleri ateşe vermek. Evler yangına karşı dayanıklı ve kitap sayfaları alev yalımlarında kömüre ve küle dönüşüyor. Kitap okumak da bulundurmak da en büyük suç. Kitap, yok edilmesi gereken en büyük düşman. O hale getirilmiş ki, kuduz bir köpekten ya da zehirli bir yılandan kaçmak gerektiği gibi kitaptan da uzak durmak gerekiyor. Evinde kitap bulunduranlar tutuklanıyor ve hatta öldürülüyor.
Sürünün bir parçası olan Guy Montag, bir gün 17 yaşındaki komşu kızı ile karşılaşıp kısa bir sohbet ediyor. Kızın davranışları, oluşturulmuş davranış kalıplarına uymuyor. Örneğin, normal bir insan gibi çimenlerin üstüne oturuyor, gökyüzüne bakıyor, hayaller kuruyor. Oysa sürünün bireyleri günün 24 saatinde ya dev ekranlardaki yayınları izliyor, istiyorlarsa o yayınların bir parçası olarak yayına katılıyorlar, poker oynuyorlar.
Kızın bu “sıra dışı” davranışı Montag’ı etkiliyor. Kız ona, bugün bize çok sıradanmış gibi gelen ama o zaman çok sıra dışı bir soru soruyor; “mutlu musun?” diyor. Montag bu sohbetten sonra kendini sorgulamaya başlıyor. Kızın da birkaç gün sonra öldüğünü öğreniyor. Birey olduğunun farkına varan Montag, yaktıkları kitaplardan bazılarını kimse görmeden alarak evinde gizlemeye başlıyor.
Montag zaman içinde yaptığı bu davranışı eşine de açıklıyor. Eşinin arkadaşlarının geldiği bir gün bir kitap çıkartarak onlara bir şiir okuyor. Eşi ve diğer kadınlar bundan çok rahatsız oluyorlar. Esasen Montag’ın yaptığı da tam bir düşüncesizliktir, çünkü duyulursa başı büyük belâya girecektir.
Nitekim belâ gecikmiyor. Amiri konumundaki yüzbaşı, Montag’ın davranışlarındaki tuhaflığı sezmiş ve şüphelenmeye başlamıştır. Bir gün yüzbaşı, “haydi görev başına” diyerek ekibini kitap yakmaya götürüyor. Montag da ekiptedir ve bakıyor ki, gittikleri ev kendi evidir. Eşi, Montag’ı ihbar etmiştir. Kitaplar yakılıyor ve yüzbaşı, Montag’a “tutuklanacaksın” diyor. O anda Montag, elindeki alev kusan hortumu yüzbaşıya çevirerek onu kömür haline getiriyor ve kaçıyor.
Kaçmak o kadar kolay değil. Teknoloji çok ileri. Müthiş koku alma özelliği olan “mekanik tazı” denen aletler kahramanımızın peşinde. Gökyüzünde helikopterler, sokak ve caddelerde mekanik tazılar onu arıyor. Önceden tanıdığı ve kendisi gibi sorgulayan bir yaşlı profesörün evine ulaşıyor. Onun da önerileri ile nehre kadar giderek nehir içinde ilerleyip karşıya geçip, kullanılmayan paslı tren raylarını takip edip, daha önce kenti terk etmiş insanlarla karşılaşıyor. Zaten yaşlı profesör de bu insanlara ulaşmasını tembihlemişti. Onlarla oturup sohbet ediyor. Bu yaşlı insanlar gayet iyi eğitimli kişiler ve kentteki sürüyü terk edenler. Kitaplardaki düşünceler tamamen kaybolmasın diye bu insanların her biri bir kitabı ezberlemiş durumda. Birisi Platon’un Devlet’,ini, birisi kutsal kitabı, biri bir başkasını.
Bu insanlar, ellerindeki ekran ile kentteki gelişmeleri de izliyorlar ve Montag’ın kaçıp kendilerini bulacağını da biliyorlar. Ellerindeki ekranda, kentteki Montag’ın aranması faaliyetini dahi görüyorlar. Montag’a diyorlar ki, “seni bulamayınca, yönetimi başarısız göstermemek için seni bulmuş gibi yapacaklar ve ilgisiz birini öldürecekler, halka da öldürülenin sen olduğunu söyleyecekler.” Gerçekten de helikopter ve mekanik tazı eşliğinde sokakta bir adamı Montag diye öldürüyorlar ve “suçlu öldürüldü, operasyon bitti” diyorlar.
Bu arada kente başka kentten saldırı oluyor ve bir savaş başlıyor. Bunu izleyen Montag ve yanındaki “kitap adamlar” savaşın bitmesi ile kente doğru yürüyorlar. Ve öykümüz bu şekilde sona eriyor.
Kitapta totaliter yönetimlerin kitap düşmanlığı vurgulanırken, teknolojinin de bu düşmanlığa yardımcı unsur olarak yer aldığını görüyoruz. Kitabın kazandırdığı bilgi, şüphe etmeyi, sorgulamayı da beraberinde getiriyor. Şüphe eden, soru soran insan, bu tür yönetimlerde istenmeyen insandır. Diktatörlerin ülkelerinde düşünen insanlar ya susturulur ya ülkeyi terk etmek zorunda bırakılırlar. Bunun çok sayıda örneği var. Ray Bradbury’nin romanında her ne kadar bugün değil, gelecek anlatılıyor ise de, geçmişin ve bugünün dünyasında da kitap düşmanlığı biliniyor. Distopya türünün güzel bir örneği olan romanı tavsiye ederiz.