Doğduğum günden itibaren hayatım film şeridi gibi saniyeler içinde gözümün önünden defalarca gelip geçer,
Dünya gezegeninde varlığımı oluşturan her şeyi en ince ayrıntısına kadar sorgularım,
…
Mutluluk ve pembe hayallerle sevinç ve coşkuyla dönen dünyam birden kırmızı alarm verir,
A’ dan Z’ ye kadar bozulan moralim olduğu yerde zınk diye durur,
Tüm sistemim bir daha düzelebilmek için geçici şekilde bozulur,
Ne az önceki ümit, ne de kurduğum hayallerimden eser kalmaz,
Tek varlığım olan canım müthiş derecede sıkılır ve yanar,
Çevremdeki her şey maddi, manevi her türlü varlıklar tüm değerini birden yitirir,
Dünyadaki tüm elmaslar pırlantaların toplamından daha değerli olan,
Sadece bir kez elde etmeyi başardığım yaşam isimli mucize varlığım yerlere düşüp değerini yitirir,
Çevremdeki her şey siyah beyaza döner, her şey anlamını birden yitirir,
…
Evren, dünya, mucize olarak sürdürdüğüm yaşamım değersizleşir, gözümde beş para etmez,
Bu tiyatro sahnesinde hiçbir şeyin ölümüne mücadele etmeye, emek harcamaya değmeyeceğine karar veririm,
Hemen orada o anda ölüm haberini aldığım kişinin peşi sıra,
Anında ölmeyi hayal ederim ve ciddi olarak arzu ederim candan isterim,
…
Hatta o sırada öleni biraz da kıskanırım, yerinde olmayı hayal ederim, çünkü onun,
Hayat isimli serüvenden sonsuza kadar elini ayağını çekip gittiğini,
Sınırsız ve ebedi huzur olan ölüme kavuşmasına gıpta ederim,
Bende o anda ölümün sunduğu huzuru candan isterim özlerim,
-Ey ölüm, neredesin? Gel ben sana hazırım, artık kavuşmak istiyorum, deyip içimden onu çağırırım…
…
Ama bilirim ki ölüm her çağrıldığında, her insan asla gelmez,
Ona acil ve çok ihtiyacı olanların yüzüne dönüp bakmaz,
O öyle evrensel ve büyük bir otoritedir ki, değişmez kuralları vardır ki,
Sadece ret edilirken, ondan korkup kaçan ve saklanan insanlara canının istediği anda koşarak inadına gelir,
En istenmediği şekilde kişiye karşı, görevini,
Kusursuzca yaparken bundan da büyük zevk aldığını düşünürüm,
En sevdiğim, ayrılmaz parçam, hayatımın merkezini oluşturan,
Uğruna gözünü kırpmadan her şeyimi verebileceğim kadar çok sevdiğim,
Her şeyimi anında feda edebileceğim sevdiğim kişiyi saniye içinde alıp yok eder,
…
Sonra da benimle alay edercesine karşıma geçip sinsice gülümser;
Sanki benimle dalga geçer gibidir, canımı sıkıp moralimi oldukça bozar,
Hayatını sonlandırdığı sevdiğim kişiyle birlikte, yaşama sevinçlerimi,
Her türlü coşkumu alıp karanlık ve bilinmez dipsiz kuyulara götürür,
…
Benden geride düzelmemek üzere bozulmuş moral,
Yaşarken omurgası canlı canlı parçalanarak çıkartılıp yok edilmiş,
Tüm hayalleri elinden alınmış, çökmüş, bitmiş, tükenmiş, en sevdiği oyuncağı elinden alındığı için ağlayan,
Öksüz, yetim, her yönden tükenmiş, tüm çareleri elinden alınmış, acılar içinde çırpınan bir çocuk, çaresiz insan olurum,
…
Her yanımdan yanarak çareler arar, avunmak için her yola başvururken,
Kendimi bu evrendeki ikinci ölümsüz bilge olan,
Zaman isimli hakemin kollarına kendimi çaresizce bırakırım,
Onun bilinçaltımı ve bilinç üstümün programlarını yeniden formatlayıp, güncelleyeceğine tam olarak güvenirim,
Zaman isimli hakemin her konuda çare olduğunu bilirim, yeniden yaşama sevincimi vermesini ondan beklerim,
…
Zamanın değişmeyen ve tartışılmaz bilge kuralları, bir süre sonra elimden tutup,
Ölümün kararttığı hayatımın dipsiz ve moral bozucu karanlık kuyularımdan beni alıp çıkartır,
Hayat serüveninin dolambaçlı, dar, çıkmaz keçi yollarından her tarafı aydınlık, ışıklarla dolu, yaşama sevinci ve direncinin zirvede olduğu coşku ve mutluluk otobanına çıkartır,
…
Ölümün alıp götürdüğü yaşama sevincimi, mutluluğumu, hayata olan aşkımı, bağlılığımı bana ışık hızında geri iade eder…
Artık burada yüzde yüz bitecek olan hayatı defalarca sorgular,
Ama her türlü acı ve yıkımın ruhumda oluşturduğu olumsuzlukların içinden,
Zamanın çare olup yeniden hayata döndürmesinden büyük mutluluk duyarım,
Yaşama sevincimi, hayata olan coşkuma sıkıca sarılıp kaldığı yerden daha bilge şekilde devam ederim…