Genel Başkanlık koltuğunu bırakmamakta direnen Kemal Kılıçdaroğlu geçen ay (Temmuz/2023) ilginç bir açıklama yapmıştı. Çok kişi tarafından hayretle karşılanan söz konusu açıklamada “Partinin ilkelerine bağlı, geçmişi temiz biri çıksa hemen bırakırım" demişti. Kılıçdaroğlu’nun bu açıklaması çok kişiyi şaşırtmıştı ama esasen bir gerçeğin ifadesinden başka bir şey değildi. Siyasetin ne kadar kirlendiğini anlatmaya çalışırken, ana muhalefet partisi olan CHP’deki kirliliğin de en yetkili ağızdan itirafıydı. Bu bir itiraftı ama diğer partilerde durum farklı mı sorusunu da akla getirmedi değil.
Hatırlayacaksınız, Tayyip Erdoğan da birkaç yıl önce, sanırım 2015’de önüne gelen bir yasa hazırlığını engelleyerek, “Bu yasa çıkarsa il, ilçe başkanı bulamazsınız” demişti. Zamanın Başbakanı bir etik yasa çıkartılmasını istemişti ve bu yasaya göre siyasetçilerin mal varlığı konusunda ciddi kontrol mekanizması çalıştırılacaktı. Belli dönemlerde mal beyanında bulunulacaktı. Gerçi yasa çıksa da, kurnazlık konusunda hayli üretken olan halkımız bu yasal duvarı aşma kabiliyetini gösterecekti diye düşünüyorum. Tayyip Bey’e göre, etik yasası çıksaydı, partide il ve ilçe başkanlığı yapacak adam bulmakta zorlanacaklardı.
Tayyip Bey’in bu açıklaması aslında kendi partisindeki il ve ilçe başkanlarını çok rahatsız etmesi gerekirken, kimse rahatsız olmadı. Sanıyorum, daha da rahat ettiler. Tayyip Bey’in sözleri, Ak Parti’deki il ve ilçe başkanlarının etik çizgide olmadığının itirafı anlamına geliyordu ve kimse de çıkıp rahatsız olduğunu söylemedi. Aslında bu açıklama da iktidar partisinin ne kadar kirlendiğinin en üst makam tarafından dillendirilmesinden başka bir şey değildi.
Görüyoruz ki, iktidar partisinin de, ana muhalefet partisinin de genel başkanları, kendi partilerinin kirli olduğunu kabul ediyorlar ve bunu kamuoyuna açıklamakta da bir sakınca görmüyorlar. Bu da siyasal ahlâksızlığın boyutunun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Genel Başkanların ağzından söylendiği için, durumun kanıksandığı da anlaşılıyor. Yani ahlâksızlık bugün normal bir durummuş gibi kabul ediliyor.
Genel Başkanlar böyle dediğine göre, kendi partilerindeki kişilerin etik dışı davrandıklarını biliyorlar. Etik dışı davranışın sonucu, siyaseti kişisel çıkar için kullanmaktır.
Kılıçdaroğlu, genel başkanlığı bırakacak ahlâklı birisini bulamadığına göre, partideki yetkililerin çoğu ahlâksızlık içindedir. CHP, iktidar partisi olmadığı için kamu kaynakları üzerinden yolsuzluk yapacak konumda değil. Ama söylentilere göre, milletvekilliği listelerinde seçilebilecek yerler parasal çıkarın odaklandığı yerler olmuş. Parti yetkililerinin ve yakınlarının belli dönemlerdeki mal varlığı üzerinde yapılacak bir araştırma muhtemelen bir fikir verecektir.
Aynı şey Ak Parti için de geçerlidir. Tayyip Bey’in sözünden anlıyoruz ki, Ak Parti’de il ve ilçe başkanlığı yapmış kişilerin etik çizgide olmama ihtimali çok yüksek. Üstelik bu başkanlar kamu gücünü de arkalarına aldıkları için usulsüzlük ve yolsuzluk konusunda diğer partilere göre çok daha avantajlı konumdalar. İl ve ilçe başkanlarının ve yakınlarının mal varlıkları, başkan olmadan önceki dönemle, başkanlığı bıraktıkları dönem mukayesesi yapılarak incelenirse durum ortaya çıkar. Normal kazanç yollarıyla elde edilemeyecek kadar ciddi bir mal varlığı artışı varsa, bunun nasıl sağlandığının sorgusu elbette olmalı. Ama ne yazık ki, bunu sorgulayacak bir sistem, kişi ve irade bu ülkede yok. Ana muhalefet ve iktidar partileri böyle de, diğerleri farklı mı diye sorulabilir. Ben farklı olduğu kanısında değilim.
Esasen bu durum yeni bir olgu değil. Osmanlı Devleti’nde rüşvet çok yaygındı. Makamlar rüşvetle satılıyordu. Osmanlı’yı idealize edenlerin bundan haberi bile yok. Hukuk tarihçisi Prof. Dr. Ahmet Mumcu’nun “Osmanlı’da Rüşvet” konulu kapsamlı bir akademik araştırması var. Her düşünen insanın ve özellikle de siyasetçilerin okumasında büyük yarar var. Bir de Prof. Dr. Türker Alkan’ın “Siyasal Ahlâk ve Siyasal Ahlâksızlık” isimli yıllar önce okuduğum ciddi bir çalışması var ki, siyasetçilerimizin başucu kitabı olması gerekir. Rahmetli Prof. Dr. Sabri Ülgener’in eserlerine değinmeden geçmek haksızlık olur. Ekonomik çöküş dönemlerindeki zihniyet üzerine yaptığı analizlerle Weber sosyolojisine Türkiye bağlamında önemli katkıda bulunan Ülgener Hoca’nın çalışmaları da ufuk açıcıdır.
Siyasetçilerimiz bilgili ve ahlâklı olmadığı sürece, falanca ya da filanca partiden olmalarının bir önemi yok. Siyaset, siyaseti esnaflık gibi görenlerin elinden kurtarılmalı!