Abdulkadir KAÇAR

Tarih: 21.09.2025 09:34

Hayat sahnesinde karşılaştığım Aile bireylerim…

Facebook Twitter Linked-in

Yani bu felsefe diyor ki; hayat isimli bu tiyatro sahnesi, birlikte yaşamı paylaştığın kişilerle olan ilişkin buluşman kısa karşılaşmandır;

Yüzde yüz bitecek olan bu karşılaşmanın olabildiğince tadını çıkarmaya çalış… 

Ben de buradan yola çıkarak bu mucize karşılaşmalarımdaki altı kişilik çekirdek ailemdeki bireylerimi anlattım… 

Çünkü akıllı her insanın bu sahnedeki karşılaşması sebebi hayatı olan kişilerle bu sahneye çıkartan kişileri çok iyi tanımlaması gerekir… 

Nitelik ve nicelik bakımından gelecek kuşaklarca da örnek alınması için nesnel olarak anlatılması gerekir… 

Bunun içinde insanın en yakınındaki, en iyi tanıdığı çekirdek ailesi olan anne, babası, ablası, kardeşleri, ağabeyinden başlaması şarttır…

Bu düşünceden yola çıkarak çekirdek ailemi şöyle anlatabilirim;

Babacığım Yunus Kaçar’dır…  İlkokulu köyümüzde bitirip Adana da Vehbi Necip Savaşan ortaokulunda okuduğum yıllarda bayram ve hafta sonu tatillerinde kentten; Ceyhan Yellibel köyümüze döndüğümüze dönerdim… 

Canım babam evimizin yanında, köyümüzün meydanındaki köşe taşının üstüne oturup yolumu gözlerdi… 

Ta 200-300 metre uzaktan gördüğünde de “CİĞERPAREM CAN PAREM”  diye kollarını sevgiyle iki yana açarak, beni karşılar, bağrına basar öper koklardı… 

O andaki sevgisi beni tepeden tırnağa kadar mutlulukla sarardı, bu sayede hayata daha çok bağlanırdım, babacığımın gözlerinde inanılmaz sevgi okyanuslarındaki gibi mutluluk parıltıları devinirdi… 

Canım babacığımın beni nasılda çok sevdiğini o anda anlardım… 

Vefa dedem 1870’ li yıllarda kırımdan gelip, Ceyhan daki Yellibel köyümüzü kurmuştu… Köyümüzde dünyaya gelen babacığım tam bir tatar beyefendisiydi; saf, inançlı, dürüst, esprili, muhteşem bilge, çok inançlıydı, camide hocaların hatalarını, yanlışlarını çıkartan bir hafızaya sahipti…

Çevremizde bulunan çağdaşı insanların ifadesiyle “EVLİYA İNSANDI” Ömrünün tamamı köyümüzde toprakla savaşarak geçmişti… 

Hayattan, onun getirdiği zorluklardan, toprakla yaptığı savaşlardan bir gün en küçük bir yakınma, en ufak bir şikâyet ettiğini asla duymadım, görmedim… 

Daima güleç yüzlü esprili, her zaman pozitifti…

Karacaoğlan, Yunus Emre, Mevlana’nın şiirlerini ezbere okurdu… 

Hayatın herhangi bir sıkıntısıyla karşılaşmadı ama canı bin yılda bir sıkıldığında iki satır şiir okur, mutluluğuna kaldığı yerden bilgece gülümseyen yüzüyle devam eder yürüyüp giderdi…

Canım baba 1902( hicri1318) doğumluydu; ailenin en küçüğüydü…  Çanakkale savaşlarına iki amcam gitmiş…

Yakup amcam orada şehit olmuştu, İsmail amcam ise gazi olarak oralardan yürüyerek aylar sonra köyümüze tanınmayacak şekilde dönmüştü… 

Babacığım ailenin en küçüğü olduğu için köyümüzde kalmıştı… 

Canım babam 11 Aralık 1970 sabah namazına giderken yolda bir aracın çarpması sonucu kafası kaldırım taşına gelmiş, beyin kanamasından yollarımız ayrılmıştı… O kendi yoluna gitmişti, ben de yoluma gidiyorum…

 

Anneciğim Atiye Kaçar tam bir Osmanlı kadınıydı… Konuşması, beden dili, olaylara yaklaşımı, çok onurlu, insanlarla olan her türlü iletişiminde son derece otoriterdi; giyim kuşamı, yaptığı yemekleri, hayata bakışı bilgeceydi… 

Hayatının ortasında atasözleri yer alırdı, o bilge insanların ifadeleri ve sözleriyle ömrünü şekillendirmişti…  Çevremizdeki hiçbir kadının yaptığı işi beğenmezdi; “ONUN ELİNDEN KABUKLU CEVİZ YENMEZ” gibi sözleri ederdi… 

İçinde bulunduğu toplumda her yönüyle tartışılmaz daima fikri sorulan, söylediklerin yasa olarak kabul edilip insanların hayatına uyguladığı bir büyük otorite abidesiydi… 

Canım anneciğim 1914 Misis doğumluydu; Dedem Hacı Veli Efendi ise Ceyhan nehri üzerindeki değirmenlerin sahibi 500 dönüm tarlası olan varlıklı insandı… 

O yıllarda yeni icat edilen gramofonun misiste sadece annemlerin evindeymiş…

Tahminen 500 e yakın taş plaktan oluşan müzikli ortamda büyüyen çağının ilerisinde bir hanımefendiydi… 

Türk Sanat Musikisi şarkılarını kusursuzca söyler, harika bir sese sahipti… 

İlk eşinden iki kızı bir oğlu dünyaya gelmiş, ilk eşi Araboğlu Hüseyin Hatay Dörtyolda askerlik yaptığı sırada koluna aşı yapılırken alerjisi nedeniyle şehit olmuş… 

Onunla aynı yerde askerlik yapan amcamın oğlu Hasan Kaçar’da, benim amcamın eşi de iki kız dünyaya getirdi, üçüncü doğum gerçekleşmediği için rahmetli oldu…  Asker arkadaşım Hüseyin’in eşini Yunus Amcama alalım demiş…  Hem babacığımın, hem de canım anneciğimin ikinci evliliklerinden iki kız, iki erkek olarak biz dünyaya geldik…  İki ablam, bir ağabeyimle mutlu bir hayatımız oldu…  Canım annem çoklu organ yetmezliği nedeniyle Mayıs 1994’te bu sahnedeki rolünü babam gibi tamamlayıp kendi yoluna gitti, biz de kendi yolumuzda ilerledik...

En büyüğümüz olan Bedia ablam, her yönüyle daima pozitif bir insandı…  Tam bir tatar bilgesi, hayat öğretmeni, fedakâr insandı… 

Bizim ablamız olduğu için annemiz gibi bizi yetiştirip, başarılı olmamızı isteyen muhteşem bir insandı…  Sıradan yaşanan günlük olaylara, insanların beden hareketleri ve söylediklerine öyle bir açıdan bakar yaklaşırdı ki, en ciddi insanları bile “Tİ” ye alıp, cenaze törenleri sırasında ağlayan insanları bile dakikalarca güldürdüğüne defalarca tanık oldum… 

Zaten çevremizdekilerde ablamı komik kız şeklinde tanırdı… 

O da 65 yaşında bu sahnedeki rolünü tamamlayıp yoluna gitti, biz de yolumuza devam ettik…

Meryem ablam süper zeki dünyayı yönetebilecek beyin ve bilgi kapasitedeki akıllı insandır… Ceyhan Yellibel köyümüzde o yıllarda kızların başka şehirlerde okula gitmesi yasak gibiymiş…  Ama ilkokul öğretmeni, onun başarısını ilk yıllarında teşhis edince, anneme gelerek Meryem’i mutlaka okut, çok akıllı, üstün zekâlı demiş…  Anneciğimde okuma yazması olmamasına karşın, kardeşi Yaşar Dayımın görev yaptığı Göksun’a götürüp okumasını sağlamıştı… 

Köyümüzdeki diğer kızların da başka şehirlerde okumasının önünü açmıştı…

Meryem ablam bu zekâsı sayesinde sonunda Ç.Ü. inşaat mühendisi oldu…

Ailemizin sıkıntı duyduğu, tartıştığı her türlü olaylara müdahale eder, herkesin kabul edebileceği şekilde olayları hemen anında çözerdi; şu anda rolünü oynamaya devam ediyor…

Ailemizin kıymetlisi, veliahdı en büyük değerlisi, neslimizi geleceğe taşıyacağına inanılan Tahsin ağabeyim deha düzeyinde ikna kabiliyetine sahipti…  Çok akıcı, çok akıllı inançlı şekilde konuşarak çevresindeki insanların sevgisini ve hayranlığını kazanırdı… 

Onun bu başarısının altında yatan ise canım babamcığım komşu köyümüz olan Doruk’taki arkadaşı Haydar Emmi den getirdiği dini kitaplardı… 

Hemen her akşam gaz lambasının ışığında bizi etrafında toplardı daha ilkokul ikinci sınıfa giden Tahsin Abime dini kitapları okuturdu… 

O çocuk yıllarında cümleleri toparlayamadığında babacığım hemen doğru şeklini ona ifade eder, abim de anında düzeltirdi… 

Tahsin abimin konuşması, kelime hazinesinin büyüklüğü, ikna kabiliyeti ve insanı ikna etmesinin temelini o çocukluk yıllarındaki okuma serüveni oluşturuyordu…  Tahsin abim de yaşıtlarından çok ileride, çok akıllı, pratik zekâlı, hoş sohbet, inançlı, babacığımın bir küçük kopyası olarak görülürdü… 

Anneciğim başta olmak üzere onun iyi, erdemli, bir insan, dürüst bir kişi olarak yetişmesi için tüm ailemizle birlikte büyük özen gösterilirdi… 

Köyümüzde gece saatlerinde onu çağıran diğer arkadaşlarına karşı annem sert tavır alır, göndermezdi…  Tahsin abim de 2018 yılında rolünü oynayıp tamamladı kendi yoluna gitti…

Hayat sahnesine çıkıp yıllarca birlikte yaşadığım, destanda belirtildiği gibi karşılaştığım aile bireylerimin karakterleri bende bu şekilde netleşti… 

Keşke diğer aile bireylerim de beni anlatsaydı, ama şu kadarını söyleyeyim; köyümüzde ve kente geldikten sonraki dönemlerde aile meclisimizdeki bazı konular tartışılırdı, sonuçlanmayanlar olursa, uzun dinlemelerimin sonunda ben bir çift laf söylerdim…  Annem, babam, ablalarım, abim Abdulkadir’in söylediği gibi derler düşüncemi onaylarlardı… 

Çocuk yaşımdaki bu yaklaşımlarım sonunda ablalarım bana bilge insan, akıllı kişi anlamında “DEDE” derdi…  Halen de Meryem Ablam aynı şekilde hitap eder bana…  Bende yolumda ilerlemeyi sürdürüyorum…

Rolümün ne zaman, nerede, nasıl kaç yaşımda biteceğini bilemiyorum… 

Bir özdeyiş denememde şöyle demiştim;

“SEN MUTLU YAŞAMAYI ÖĞREN; ÖLÜM NASIL OLSA KENDİNİ ANLATIR”

 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —