1-Dünyaya gözünü ilk açtığında,
2-Dünyaya geliş nedenini keşfettiğinde…
…
Akıllı her insan için ikinci kez doğması birincisinden daha farklı, daha değerli ve önemlidir;
Şöyle ki; o ikinci doğumunda dünyaya geliş nedeninde(kabiliyetini, yaratıcılığının hangi alanda, dehası ve üretiminin hangi alanda yoğunlaştırması gerektiğini anlar)…
Kendini diğerlerinden ayıran bu derin ve üstün özelliğini keşfeden insan, ömür boyu, hayalini kurduğu hedefine doğru aralıksız şekilde yorulmadan, bıkmadan çok çalışarak sınırsızca üretim yapıp, hedeflediği alanda ortaya koyduğu eserleriyle, hayatının ayak izlerini bu gezegene ölümsüz şekilde kazır…
Başka bir ifadeyle bu yapıdaki insanlar hayatı olduğu gibi yalnızca yaşamakla kalmaz, her nefesinde onu yeniden kurar, beğenebileceği biçimde yeniden besteler, kadim ve çağın getirdiği bilgileri kullanarak düşünce evrenini sil baştan formatlar, istediği biçimde güncelleyerek kendini daha yukarılara taşıyabileceği bir yaşam çizgisi izler…
Tüm bu bilinenlerin de ötesinde tarihte eşi ve benzeri çok az bulunan ÜSTÜN İNSAN olur…
…
Bu kendinde keşfettiği üstün özelliğini yani dehasını kullanarak aynı çağda, aynı koşullarda yaşadığı on binlerce emsali olan diğer insanları her alanda geride bırakarak önlerine geçmeyi onları geride bırakmayı başarır…
Yani emsalleriyle arasında yaptığı üretimde ömrü boyunca asla kapanmayacak biçimde üstünlüğünü oluşturan farkını ortaya koyup diğerlerini oldukça geride bırakır, yaptığı yarışında daima birinci olur…
Aslında bu türlü özelliğe sahip insanın rakipleri yoktur, o sadece kendi yapıp ettikleriyle, ortaya koyduğu eser ve çalışma performansıyla sadece özüyle yarışır ve her gün kendini geçip, istediği zirvelere ulaşır…
Bu da onu milyonlarca çağdaşlarının üstüne çıkartır, her alanda inanılmazları başarmasını sağlar…
Başka bir ifadeyle bu üstün kişilik ortaya koyduğu icatları, buluşları, keşifleriyle, eserleriyle varlığını sürdürür…
Ancak ortaya koyduğu olağanüstü performansı ve eserleriyle genellikle çağında tanınıp, tam olarak anlaşılamaz… Ancak gelecek kuşaklarca mutlaka keşfedilip tarihin altın sayfalarına adını altın harflerle yazdırır,
Öyle orijinal, öyle evrensel boyutlarda üretimler yapıp, öyle güzelliklere imza atar ki; bir insanın beş altı, belki de on ömürlük sürede yapamadığını, çok çalışarak mutlu biçimde eserler üreterek bir ömürlük sürede ortaya koyar… Sayısız icat ve keşiflere imzasını atar, zamanı geldiğinde de hayat isimli tiyatro sahnesinden ayrılır bilgece gülümseyip iner gider,
…
Her insan kendine şu soruyu sormalıdır; “BENİM DÜNYAYA GELİŞ NEDENİM NEDİR? KENDİMDE KEŞFETTİĞİM DİĞERLERİNDEN FARKLI ÖZELLİKLERİM NEDİR?
Bu soruyu kendine sorarak yanıt verenlerin sayısının çok az ve hatta sıfıra yakın olduğu söylenebilir…
Sadece akıllı olduğuna inanan ender sayıdaki kişi bu soruyu sorup, yaşama geliş nedenini keşfederek, hayalini kurup hedeflediği alanlarda emsalsiz eserler eserler verir…
Peki, benim dünyaya ikinci kez gelişimdeki amacım neydi; bu soruya yanıtım şöyle olur; elbette okumak, düşünmek, bilinenlerin ötesinde gelecek kuşaklarca anlaşılabilecek ölümsüz düşünceleri yazmayı başarmaktı…
…
Yaptığım çalışmaları yıllarca içinden kıskanarak takip eden bir kişi belim kırılmasına neden olan rahatsızlığımda, beklide artık öleceğimi düşünerek mesaj vermem için sordu;
-Bu durumda hala yazıyor musun? Üretmeye devam ediyor musun?
-Evet, aralıksız şekilde yazmaya devam ediyorum…
Çünkü dünya sahnesine geliş nedenimin bu olduğunu ta çocukluğumda anlamıştım…
Son nefesime kadar yazmaya, üretmeye, emsallerimi geride bırakmaya, hayatımın ayak izlerini bu gezegene ölümsüz şekilde kazımaya çocukluğumda karar vermiştim…
Bu sözümü şu ana kadar fazlasıyla yerine getirdim, artık duramam ve buna devam ediyorum…
-Yapma yahu? Keşke dinlensen, biraz kendine zaman ayırsan, git tatil yap, paranı kendine harca, mirasçılarına bırakma dedi,
-Yazmadan duramam, okuma düşünme ve yazmadan uzaklaşamam; benim en büyük tatilim okumak, düşünmek yazmak, üretmektir… Çünkü bu benim dünyaya geliş nedenim…
Üstelik şu andan itibaren hiçbir şey yazmasam bile, bu güne kadar yazdıklarım beni gelecek kuşaklara fazlasıyla anlatabilecek boyutlarda yeterlidir…
Çünkü okumayı öğrenip yazmaya başladığım ilk yaşlarımdan itibaren ileride belki sağlığım bozulabilir, üretimim aksayabilir, o nedenle ruh ve beden sağlığım yerindeyken oldukça fazla üretmeliyim diye kendime söz vermiştim…
Rahatsızlığıma rağmen hala bu üretimime devam ediyorum… Başka ifadeyle bir insan 5, 6, 7, belki on kez dünyaya gelse, peş peşe on ömürlük sürede yapabileceklerinden daha fazlasını bir ömürlük yaşamımda ben ürettim ortaya koydum…
…
Elli yıllık medya mensupluğum sırasında şu işlere imza attım;
-Milyarlarca bilgisayar tuş vuruşundan oluşan on binlerce sayfa günlüklerim,
-Milyarlarca bilgisayar tuş vuruşundan oluşa 388 kitap dosyam(34 tanesini kendi olanaklarımla yayınlayıp insanlara ücretsiz olarak sunmuştum)
-Milyarlarca bilgisayar tuş vuruşundan oluşan makalelerim,
-Sayısını hiçbir zaman hatırlayamayacağım hesaplayamayacağım kadar diğer
Radyo televizyon konuşmalarım, konferanslarım, sokak söyleşilerim vs…
Arşivimi de 2016 da Adana Alpaslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesine bağışlamıştım…
Hala ürettiklerimin A-4 çıktılarını alıp dijital olanlarını oraya göndermeyi sürdürüyorum…
…
Bunları kendimi övmek için söylüyorsam namerdim,
Çünkü bu yazdıklarım, ürettiklerim, anlatılamaz, beni anlatmaktan uzaktır, Ziyapaşa ne diyor;”AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN LAFA BAKILMAZ” yaptığım işlerimle ölümsüz iki hakem olan tarih ve zamanın önüne çıktım; kararı onlar verecekler…
…
Yine beni yıllarca kıskanarak izlediğini bildiğim, arkadaşıma, yazmam konusunda tuzak bir soru sorunca ona şöyle demiştim;
-BİLİYOR MUSUN? BEN ÜNLÜ OLMAK, PARA KAZANMAK, ÇOK KİTAP YAYINLAMAK, İÇİN YAZMIYORUM… ÇAĞIMDA ANLAŞILMAK İÇİN YAZMIYORUM, BÖYLE BİR DÜŞÜNCEM OLMADI… BEN GELECEĞE, YANİ SONSUZLUĞA YAZIYORUM; İNAN BANA BEN ASLINDA ÖLÜNCE DOĞACAĞIM…
Yani yaşarken rakip olacağımı düşündükleri için bana değer vermeyen, veremeyen, benden çekinin, üstelik kasıtlı şekilde anlamayan, anlamak istemeyen insanlar, artık kendilerine rakip olamayacağımı anladıklarında;
-ABDULKADİR NE YAPMIŞ? Diye tarihin ve zamanın sayfalarını karıştırdıklarında, yaşadığım çağımda beni anlamadıkları, keşfetmedikleri için benden özür dileyecekler…
…
Okumak, düşünmek, yazmak, üretmek amacıyla bu sahnede olduğunu fark ettiğimde; çalışmalarımı asla yaşlanmayan, yol arkadaşlarımla birlikte gerçekleştirdim…
Bunlar sabır, kibarlık, sevgi, nezaket, saygı, iyi niyet, mutluluk, üstün, değersizlik, dedikodu yapmamak, herkesi renk, cins, dil, din, tip, parti, mezhep, sosyal statü, ekonomik güç gibi nedenlerle birbirinden ayırmamak ve her zaman yüksek anlayış gibi duygularımdı…
Ben bu değerlerimle birlikte yürüdükçe hem daha da çok geliştim, hem de onları geliştirdim…
Böylece yazma aşkım deryalar denizlere dönüştü; ortaya Abdulkadir KAÇAR olarak bir görüntü çıktı…