-İnsanın kendini tanıması başkasını tanımasından zordur; çocukluğunu, kişisel tarihini bilmeden kendini tanıyamaz,
-Oysa insanın geçmişte yaşadıklarıyla, şimdiki durumu hakkında benzerliklerini bilmesi, görmesi; içindeki çocuğu keşfetmesi gerekir,
…
-İçinde yaşadığı toplum kişiye aynadır, kişi kendini toplum üzerinden, başkalarının yansıttığından tanır,
-Kişinin kendini kendi üzerinden tanıması imkânsızdır,
-İnsan sevdikleri üzerinden geri bildirimler almak zorundadır,
-Böylece kendini tanıma sürecini hızlandırır,
-Böylece kendine değer verip, sevdikler konusunda sorumluluk almaktan kaçınmaz,
…
-Özüyle barışık olan kişi hayata hep olumlu bakar,
-Ancak bazı canlılar gibi yalnız yaşayabilme donanımına sahip değildir,
-Darvin, dünya sahnesinde fiziksel yönden güçlü ya da zeki olan değil, uyum sağlayan ayakta kalır der,
-Kendi benliğini gelişerek, bilgiyle doyuran, bireyselleşebilen kişilerin kendisi olması çok kolaydır,
-O kişi olduğu gibi görünür; göründüğü gibi yaşar,
…
-Kişi her konuda daima kendine güvenir, özünü severse aynı başkalarını da sever ve sayar,
-Öz güveni yüksek kişiler mükemmel olma gereği duymazlar,
-Kişi ben değerinden biz değerine yükseldiği ölçüde sosyalleşip, kendini tanıyıp, sosyal guruba uyum sağlar,
…
-İnsanın kendini tanıması, sevgiye bağlıdır, sevgi olmadan hiçbir şey olmaz,
-Kendini sevmeli, sevgiye değer biri olduğunu çok genç yaşlarda fark etmelidir,
-Çünkü kendini seven başkalarını da kolayca sever,
…
-En zor şey kişinin kendini tanıması, yanlışlarını ortaya çıkartıp düzeltemeye çalışmasıdır,
-Kişi başkalarına nasıl davranıyorsa, kendine de öyle davranır,
-Her şey çocukluğunda edindiği bilgi, deneyimlere dayanır,
-Doğru, yanlış davranışları öğrendiği yer ta çocukluğudur,
-Kendini tanımak isteyen insan çocukluğuna gitmeli, içindeki çocukla dost, arkadaş sevgili olmalıdır,
-Çok mutluyum, inanılmaz sevinçliyim, iyi ki yaşıyorum,
-Çok mutsuzum, canım sıkılıyor, keşke yaşamasaydım der vs,
…
Çok mutlu olanlar, yaşamaktan zevk alanlar; bazıları kimsenin bunu duymasını istemez;
Ama sesiz biçimde iç evreninde yaşayıp mutlu olduklarının farkını ortaya koyarlar,
-Çok mutsuzum canım sıkılıyor keşke doğmasaydım, diyenler de sözle ifade etmezler, edemezler,
…
Çünkü mahalle baskısıyla, dışlanmaktan korkarlar,
Dış ve iç dünyasına kapalı, sessiz, sakin, pısırık,
Yaşayıp sessizce hayat sahnesinden inip yok olup giderler,
Tarih ve zaman isimli iki büyük evrensel bilge,
Düşüncelerini açıklama cesareti gösteremeyenleri, hayat isimli bu sahnede “YAŞADILAR” diye asla kayıt etme gereği duymaz,
…
Belki üç beş bin kişiden sadece biri düşünce ve duygularını cesurca davranıp dünyaya;
-Çok mutluyum, dünya duysun diye gittiği her yerde hatta dağlara taşlara haykırabilir,
Varlığının her aşamasında mutlu yaşadıklarıyla ve eserleriyle de kanıtlar, çağlarında anlaşılmasalar bile gelecek kuşaklarca
Mutlaka fark edilip, keşfedileceğine inanırlar, ya da kendinin bile duyamayacağı biçimde sessizce içinden geçirir,
-Çok mutsuzum keşke yaşamasaydım demekte büyük cesaret ister kişi kendi kendine mırıldanarak söyleyebilir…
…
Günümüzdeki insanlar neden böyle korkak çekingen, ürkek, pısırık vs, davranır? Galiba yanıtı şu ya da şöyle olmalı;
-Hem mutlu olanlar, hem de acı çeken insanların çoğunluğu kendini gerçek anlamda hiç tanımıyor, yaşadığının dahi bilincinde olmuyor,
Bırakın tanımayı, “KENDİ” ve “TANIMA” sözcüklerini bir araya getirebilecek bilgiye sahip olmayabiliyor,
Kaç yıl yaşarsa yaşasın varlığının farkına bile varmadan, beden ve ruhuyla barışık şekilde yaşamadan böyle bir düşüncenin kenarına bile yaklaşamayanlar çoğunluktur,
Bazı şeylerin farkında olsa bile bunu bırakın çevresine kendine bile itiraf etmeyi düşünmemiştir, çünkü bunu yapmak cesaret ister, en önemlisi aydın akıl birazda bilinç meselesidir,
…
Kendini tanıdığını bilmek, fark etmek, anlamak, anlatmak, haykırmak, çağındaki insanlara kabul ettirmek, yaşamının yüzde yüz bitici olduğunun bilinciyle, ömür serüvenini kalıcı olduğuna inandığının bilinciyle bu serüvenini güzel ve ölümsüz eserlerle süsler…
Geride iz bırakmak, öldüğünden sonra da bir ömürden fazla biçimde gelecek kuşakların hafızalarında yer almak, yaşamak gerçekten büyük cesaret ister, ne mutlu bunu başarabilenlere…
Sonuç olarak şöyle denilebilir; kendini tanıdığının bilincinde olanlar önce ruhu ve bedeniyle barışık yaşarlar, her nefeslerini ve her adımlarını severler…
Hem kendilerine, hem de çevrelerine karşı duyarlı, olumlu düşünür, iyilik yapar, hem kendinin hem de diğer hayatları kolaylaştırmak için kendiyle yarışır, içinde yaşadığı toplum tarafından sevilir, sayılır, örnek kişi olarak değer verilir…
Ne mutlu bu şekilde yaşam serüvenini tamamlayıp hayat sahnesinden bilgece gülümseyerek inebilenlere;
Tarih ve zaman isimli iki ölümsüz bilge bu pozitif düşünceli insanı, eserleriyle, yaptıklarıyla, örnek kişi olarak altın sayfalarına altın harflerle kayıt ederler… Olay bu kadar nettir… Neden ölümünüzden sonra da yapıtlarınızla gelecekte sahneye çıkacak olan yeni kuşak insanların hafızalarında yer almayasınız ki? Seçim daima insanın kendinindir …